Bir insanın hayatta neyi başarıp neyi başaramayacağı veya neyi yapamayacağını belirleyen şey ne olabilir gerçekte, bunu iki farklı açıdan açıklayabiliriz. Birinci açımız bir insanın fiziksel, zihinsel ve mental potansiyelinin nelere yetip yetemeyeceği ile ilgili. Yani gerçekçi, reel gücünün ne olduğuyla ilgili. Bir insan kendini geliştirirse, vücudunu geliştirirse belki yüzlerce kilo ağırlığı kaldırabilir. Bu insanın kendini getirebileceği potansiyel ile ilgilidir. Ama hiçbir insandan siz 10 ton, 20 ton ağırlığı kaldırmasını bekleyemezsiniz. Bir insan kendisini ne kadar geliştirirse geliştirsin bu ağırlıkları kaldıramaz. Veya bir insan zihinsel olarak çok zeki olabilir. Bir sürü matematik problemini, zor olan matematik problemlerini hızlıca çözecek şekilde kendisini geliştirebilir. Ama bir insanın hiçbir şekilde bir kuantum bilgisayarı kadar hızlı işlem yapmasını bekleyemeyiz. Bunun gibi şeyler insanın reel sınırlarını belirler.
Bir de bir insanın reel sınırları haricinde psikolojik sınırları vardır. Yani ben bunu yapabilirim veya ben bunu yapamam diyerek kendine koyduğu sınırlardır. İşte burada karşımıza çıkan durum aslında insanın pek çok alanda kendini kısıtladığı gerçeğidir. Bir insanın kendini kısıtlaması ile ilgili olan bu gerçeği açıklayan bir deney bile var hatta. Bu deneyin ismi Cam Tavan Deneyi. Cam Tavan Deneyi'nde kabaca yapılan şudur. Birkaç tane pire bir fanusun içine konulur ve fanusun kapağı kapatılır. Ardından fanus ısıtılmaya başlanır. Pireler de bu ısıdan rahatsız olup fanustan kaçmaya çalışmak için zıplarlar. Ama her zıpladıklarında kafalarını tavandaki saydam cama vururlar ve bir türlü dışarı çıkamazlar. Ama camın saydam olduğunu veya bir camın içinde olduklarını da idrak edemedikleri için neden oradan çıkamadıklarını da tabii ki de algılayamazlar. Bu deney tekrar tekrar ve tekrar aynı pireler üzerinde yapılır.
Deneyin son aşamasında ise bir türlü cam tamını aşamayan pireler için en sonunda fanusun kapağı açık bir şekilde bırakılırlar. Yani artık pireleri engelleyen bir kapak kalmamıştır. Ancak bu sefer fanus ısıtılmaya başlandığında pirelerin sadece fanusun kapağına kadar zıpladıkları görülür. Pireler fanusun kapağından öteye zıplamazlar. Eğer zıplarlarsa bu sefer çıkabileceklerdir. Ama pireler bunu yapmazlar ve kendilerini sınırlamış olurlar bu şekilde. Yani bu aslında pirelerin kendilerine koydukları psikolojik bir sınırdır. İşte pirelerin kendilerine koydukları psikolojik sınır gibi insanlar da aslında kendilerine psikolojik sınırlar koyabilirler. Hatta bu sınırlar öyle sınırlardır ki bir insan eğer bir şey yapabileceğine inanmazsa gerçekten o konuda yapmayı denese bile başaramayabilir.
Tıpkı pirelerde olduğu gibi, insanlarda da kendilerine bir tavan, bir sınır belirleme özelliği vardır. İnsanlar, kendilerine bir sınır koyarlarsa eğer, o sınırın ötesine geçemezler aslında. Bu, reel sınır haricindeki hayali sınırdır. İnsanların da kendi ömürlerinde kendi cam tavanları vardır. Bu cam tavanlardan öteye geçmekte çok başarılı olamayabilirler. Hatta hiç başarılı olamayabilirler. Ta ki, kendileriyle ilgili olan inandıkları gerçekleri değiştirene kadar. Bu değişikliği yapmadıkları sürece de sürekli o cam tavana çarpıp duracaklardır. Aslında, buradan çıkarılabilecek sonuçlardan bir tanesi de, muhtemelen bir insanın beyninin başaracağına inanmadığı konularda kendisini neden başarılı olamayacağına ikna edebileceği şeklindedir. Tam tersi bir durumda, bir insanın başarılı olacağına inanırsa, beynin bu sefer nasıl başaracağıyla ilgili çözümler bulmaya başlar. Bir düşünün bu sizin başınıza hiç gelmedi mi? Aslında psikoloji bir insanın beyninin nasıl çalıştığını da etkiler bu durumda.
Ya da bir futbol müsabakası düşünün. Kazanacağına inanmayan bir takımın mı vücudunda kan daha hızlı pompalanır ve daha aktif bir şekilde oynar? Yoksa kazanacağına inanan takımın oyuncularının vücudunda mı kan daha aktif bir şekilde dolanır, daha hızlı oynarlar, daha iyi kararlar verirler? Bu da çok önemli bir faktör. Yani psikolojik sınırlar sadece zihnimizi değil, belki de vücudumuzu da etkiliyorlardır. Kan akışınızı, hormonal dengemizi de etkiliyorlardır. Ve insan bu şekilde kendini sınırlamış oluyordur. Tabi insan bunun farkına varmazsa ve bir konuda başarısız olursa şunu düşünmeye başlar. Evet, gerçekten de başaramayacağımı biliyordum zaten. Oysa ki başarısızlığının sebebi başaramayacağını düşünmesi olmuştur. Başaramayacağını düşünmüştür, beden ve zihin kendini sınırlamıştır. Sınırlı ve bir beden ve zihinle çabalayan insan başarısız olduğunda da gerçekten başaramayacağına ikna olmuştur.
Peki bu döngüyü kırmak için insanın ne yapması gerekir? Tabii ki de, başarana kadar denemesi gerekir. Yani bir insan başaramayacağına inandığı için, başaramaz hale geldiyse, kendi bünyesi onu otomatik olarak sınırlamaya başladıysa, insan bunu kırabilmek için durmadan denemeye başlamak zorundadır. Durmadan, olana kadar, kendisiyle inatlaşmaya başlayıp, kendi sınırını kırdıktan sonra ancak bir şeyleri başarmak için yoluna devam edebilir. Sonuç olarak, insanın reel sınırları dışında bir de kendine koyduğu psikolojik sınırlar vardır. Bu psikolojik sınırlar zamanla insanın gerçekten kendisiyle ilgili bir şeyleri başaramayacağına inanmasına dönüşebilir. Çünkü insan ne Cam Tavan Deneyi'nin ne de psikolojik sınırlarının farkındadır aslında. Ve böyle bir duruma geldiğinde insan, bu kısır döngüyü kırmak için devamlı olarak çabalamaktan başka bir seçenek bulamaz. Ve psikolojik sınırlarımızı kırmamız, bizi hayatta bambaşka noktalara götürebilir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız