Tarih boyunca medeniyetlerin gelişimine baktığımız zaman bildiğimiz tarih içerisinde en hızlı gelişen medeniyetin Avrupa'da 15. ya da 16. yüzyıldan itibaren başlayıp günümüze kadar giderek hızlanan bir süreçte devam ettiğini görebiliriz. Avrupa, insanlığın bilinen tarihi boyunca yaşanabilecek en hızlı medeniyet gelişimini göstermeyi başarmıştır. Özellikle Röresans'tan itibaren Avrupa'da yaşanan gelişim hızı o güne kadar dünyanın kalanında yaşanan gelişim hızından çok daha yüksek bir hıza ulaşmıştır. Yaşadığımız son yüzyıla saymaz isek Avrupa'nın yaşadığı gelişimin hızının olağanüstü bir boyutta olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanlığın son yüzyılda yaşadığı gelişim tabii ki de şu ana kadarki bilinen tarihinde yaşadığı gelişimden çok daha fazla. Ancak bu yüzyılı saymalıyız ki elimizde Avrupa'nın yaşadığı olağanüstü bir gelişimizi kalıyor. Entelektüel ve sanatsal alanda başlayan bu gelişimi bilimsel gelişmelerinde takip etmesi ve coğrafik keşiflerinde bu toplam gelişime eklenmesiyle birlikte Avrupa halkları arasında başlayan müthiş bir okuma ve bilgilenme hevesi ve merakıyla gelişim alıp başına gitmiştir. Ancak ne entelektüel gelişim hedefi ne insanların okuma ve merak isteği ne coğrafi keşifler ne bilimsel gelişmeler. Hiçbiri tek başına kendiliğinden bir izne kazanamamıştır. Bu gelişimlere de izne kazanan belli başlı faktörler olmuştur.
Coğrafi keşifleri izine kazandıran yegane faktör gemi teknolojilerindeki gelişme olmuştur. Gemiler okyanusları aşabilecek seyahatler yapma imkanına ve kapasitesine erişmiştir. Bilimsel gelişmeler ise, o günkü üniversitelerin, teknolojilerin ve bilimsel metodun daha yoğun bir şekilde yaşanmasıyla ortaya çıkmıştır. Entelektüel gelişimde daha fazla kitap üretmeyle ortaya çıkmıştır. Daha fazla yazarın ve özgür düşünen insanın ortaya çıkmasıyla kendini göstermiştir.
Burada entelektüel gelişim ve bilimsel gelişimin birbirine benzer şekilde geliştiğini söyleyebiliriz. İkisi arasında deney ve gözlem gibi ya da yoğun düşünce deneyleri gibi metot farkları olsa da bilimsel gelişmelerin ve entelektüel gelişmenin temelini oluşturan kavramlardan birisi çevirmenlik olmuştur. Yani bir ulustaki bilimsel veya entelektüel gelişmenin başka bir ulusta çevrilmesi ve bu çevrilerin diğer ulustaki bilimsel ve entelektüel çalışmalara katkı sağlaması ile birlikte çevrilen ulusta ortaya çıkan yeni eserin başka uluslarca da çevrilip onların da üzerine bir şey eklenmesi bu gelişimi çok hızlandırmıştır.
Kısa bir örnekle açıklamak gerekirse İngiltere'de keşfedilen bilimsel veya entelektüel bir keşfin makale veya kitaba dökülmesi halinde bu kitap Fransa'da veyahut da Almanya'da veyahut da o dönemde başka bir Avrupa ülkesindeki çevirmenler tarafından o ülkenin diline çevriliyordu. Fransızca çevrilen bu eserde Fransa'daki bilim adamları veya entelektüel kesim bu bulunan çevirmenin ve yaratılan çevirde yazılan bilgilerin üzerine kendi bilgilerini ekliyorlardı ve ortaya yeni bir şey çıkıyordu. Ortaya çıkan bu yeni eser ise varsayalım ki Almanya'da çevriliyordu. Almanya'daki bilimsel veya entelektüel kesimde bu çevirdeki bilgilerin üzerine yeni şeyler ekliyorlardı ve bu dolaşım son derece hızlı bir gelişime sebep oluyordu. Yani bugünkü medeniyetimize baktığımız zaman günümüz medeniyetin entelektüel ve bilimsel temellerini oluşturan yegane şeylerden birisi çevirmenlik sanatı olmuştur.
Çevirmenlik ise eskiden bir sanattı tabii ki de. Çünkü günümüzdeki gibi yapay zeka veya internet aracılığıyla bir hızlı çevir imkanı bulmak söz konusu değildi. Çevirmenler başka bir dile anlayıp kendi dillerine çevirmek için belki de yıllarını bile harcayabiliyorlardı. Ama onların yaptığı bu fedakarlıklar ve büyük başarılar bilimsel ve entelektüel gelişmenin günümüze kadar muhteşem bir şekilde gelmesini sağlamıştır. Hızını gerçekten çok arttırmıştır. Hatta bir dönem Avrupa'da basılan ve yayınlanan toplam eserlerin üçte birini sadece çeviriler oluşturmuştur. Dil çevirilerin günümüz medeniyetinin gelişmesine sağladığı katkı işte bu kadar büyüktür.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız