İnanmak kavramanın, insan doğasının parçalarından birisi olduğunu söylemiştik. Çünkü bir insanın doğası gereği, çevresinde olup biten bütün olayları veya her şeyi algılayamayacağını söylemiştik. İşte burada, buna sebep olan şey, yani insan doğası içindeki bu duruma sebep olan şey aslında, beyin dediğimiz yapının kaosa ve belirsizliğe tahammül edememesinden dolayı boşlukları kapatma çabasından kaynaklanmaktadır. İnsan beyni belirsizliğe tahammül edemez. Tahammül edemediği için bilmediği şeyleri genellikle kendi kendine doldurma eğilimindedir. Yani bir çıkarım yapmak ve bu çıkarımdan yola çıkarak bir gerçeklik veya bir senaryo yazma eğiliminde olabilir.
Örneğin, bir anne çocuğunu merak ettiği zaman ve onun nerede olduğunu bilmediği zaman, onun güvende olduğuna inanmak için belli başlı senaryoları kafasında kurup o senaryolara inanmayı seçebilir. Bu senaryoları yaratırken de o gün yaşanan konuşmaları, küçük olayları veya kuruntuları düşünebilir. Burada insanın boşlukları doldurma çabasını net bir şekilde görebiliriz. Bu olayla birlikte aslında pek çok dini inancı ve kainatı anlama çabasının da aslında insan beyninin boşlukları doldurma çabasının bir ürünü olarak görebiliriz. Çünkü insan beyninin kainattaki bilmediği olayları da bikmek istediği için ve buradaki belirsizliklere de tahammül edemediği için burada yaşanan olayları da gerek felsefe ile gerekse de din ile izah etmeye çalışmıştır.
İnsan beyninin tahammül edemediği boşluklardan bir tanesi ve belki de en belirgin olanı, ölmek ve ölmekten sonra ne olacağına dair yaşadığı belirsizliktir. İşte bu yüzden zaten pek çok dine de baktığımız zaman, pek çok din, ölüm sonrası ne olduğunu ve nasıl yaratıldığımızı izah etmeye çalışır. Aslında dinlerin temel amaçları bunlardır. Ne toplumsal bir düzen yaratmak ne de başka bir şey. Pek çok dinin temel amacı, önce yaratılış kavramını, sonra da ölüm kavramını, ölümden sonra olacakları izah etmektir. Ve insanlar bu şekilde bir konfor alanına sahip olurlar. Yaratıcılarını ve ölümden sonra ne yaşayacaklarını kendi istedikleri, kendi algılamak istedikleri şekilde izah etmiş olurlar. Hiçbir dinin kanıtı olmasa da sonuç olarak insan beynindeki boşlukları doldurdukları için insanlar tarafından son derece tercih edilirler. Pek çok insan öldükten sonra toza dönüşeceğini ve yok olacağını bilmek istemez. Belki bu yaşanmayacaktır ama ya yaşanırsa, ya din kitaplarında yazdığı gibi cennete veya cehenneme gitmeyeceksek, işte öteki gerçekle kimse yüzleşmek istemediği için, beyin buradaki boşluğu kendi istediği şekilde kapatmak isteyecektir ve öldükten sonra cennete gittiğini bilmek isteyecektir. Buradan da anlıyoruz ki, birincisi beyin boşluklara tahammül edemez, ikincisi beyin boşlukları istediği şekilde doldurmak ister.
kaptanfilozof06
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız