Bozulan bir gerçeklik algısı aslında toplum içinde insanların psikolojilerin bozulması dediğimiz kavrama birazcık benzetilebilse de arada belirgin farklar olabilir. Bu yüzden gerçeklik algısının bozulmasını daha farklı bir şekilde işleyebiliriz. Gerçeklik algısı dediğimiz şeyin bozulmasına bakarsak önce gerçeklik algısının ne olduğunu kısaca bir hatırlayalım. Gerçeklik algısı dediğimiz şey insanların içinde yaşadıkları bu dünyayı ve kainatın kendi anıları, tecrübeleri, kültürleri ve yaşadıkları ile tüm bunları beş duyu organıyla zihnine aktarıp, zihninde yorumlamasıyla elde ettiği bir hayat algılama şekli diyebiliriz. Aslında bir simülasyon oluşturmak gibi. İnsanın kendine bir simülasyon yaratması ve hayatı bu şekilde yaşaması, gerçeklik algısı dediğimiz şey bu olabilir. Bu bir inşaat sürecidir aslında.
Ailemizden gördüğümüz, çevremizdeki insanlardan gördüğümüz, tecrübe edildiğimiz, bildiğimiz veya yüzleştiğimiz olayları veya kavramları kendi içimizde öğütüp kendimize göre doğrular ve yanlışlar oluşturma şeklimizdir. Kendimize göre bir hayat algısı oluşturmamızdır. Bu yüzden gerçeklik algısı tamamen doğru değildir. Çünkü bir insan gerçeklik algısını hayatın realitelerinden ziyade kendi yaşadıklarına ve gördüklerine göre oluşturduğu için ve bunları da kendi işine geldiği gibi yorumladığı için gerçeklik algısı bozulmaya müsaittir. Ve gerçeklik algısı genellikle insanlarla bozulacaktır. Burada önemli olan durum insanların belli bir süre sonra yeni bir gerçeklik algısı yaratma konusunda çok da hevesli olamayışlarıdır.
Bir insanın gerçeklik algısının bozulması, hayata karşı herhangi bir terslikle karşılaşmasıyla başlayacaktır. Bir örnek vermemiz gerekirse, bir insanın aile denilen kavramın varlığına inandığını düşünebiliriz veya vatanseverlik gibi kavramlara inandığını ve bunların üzerinden bir gerçeklik algısı oluşturduğunu düşünebiliriz. Ancak, bireyin oluşturduğu bu gerçeklik algısının doğayla çelişen yanı şudur. Zamanın başına gidip baktığımızda, doğa içerisinde ne aile diye bir kavram ne de vatanseverlik diye bir kavram vardı. Bunlar doğa içerisinde günümüzdeki gibi değildi. Aile dediğimiz şeye sürü diyebiliriz. Hayvanlara baktığımız zaman, bir hayvan sürüsünden olanları koruyabilir ama bazı memeli türlerinde bu varken, bazı memeli türlerinde bu olmayabilir veya sürüngenlerde bu yoktur mesela. Yavrularını direk doğaya bırakıp giden canlılar da vardır ama insan bırakmayan bir türdür. Ama buradaki temel nokta, aile kavramı içinde sevginin veya mutlu anların yaşanması değil, bir koruma ve güvenlik oltamı sağlamaktır. Doğanın içindeki aile kavramı ile günümüzdeki aile kavramı birbirinden farklıdır. Veyahut da vatanseverlik kavramını bir kıyaslayalım. Doğanın içindeki vatanseverlik kavramı diye bir şey yoktur. En fazla yaşanan şey bir hayvanın kendi bölgesini işaretlemesi ve o bölgeyi sahiplenmesidir. Yani bir yaşam alanı kavramı vardır. Bu yaşam alanı kavramı günümüzdeki vatanseverlik gibi komplike tarihsel olaylar ve kavramlar üzerine inşa edilmemiştir. Burada yaşanabilecek bozulma bu tarz oluşturulmuş komplike kavramların suistimal edilmesiyle aslında insanların sömürülmesidir. İnsanlar ailelerini ve yaşam alanlarını korumak ve onlara sahip olmak isteyecektir. Ancak günümüzdeki gibi komplike kavramlar üzerine inşa edilmesi ve bunlar üzerinden bir gerçeklik yaratılması ve sonunda sömürülmesiyle veya suistimal edilmesiyle bunun doğadaki gibi olmaması durumunun ortaya çıkmasıyla gerçeklik algısının bozulmasına sebep olabilir. Bu bir örnek olarak gösterebilir. Sonuca geldiğimiz zaman ise, kısaca bahsedersek, insanlar kendi yarattıkları komplike kavramlar üzerine gerçekliklerini inşa edebilirler ve sonunda yaratılan gerçekliğin doğadakiyle çeliştiği zamanlarda, bu çelişkinin gözler önüne serildiği zamanlarda gerçeklik algısı bozulmaya uğrayacaktır. Bu bozulma ise bireyde büyük bir yıkıma sebep olabilir. Ya mücadele edip gerçeklik algısını yeniden inşa edecektir veya edemeyecek ve kaybolacaktır.
kaptanfilozof06
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız