Los Angeles Üniversitesi'ndeki araştırmacılar da, aynı yöntemi kullanarak, 10 takıntılı hastanın beyinlerindeki değişimi, tedavi öncesinde ve sonrasında izleyerek şu şaşırtıcı sonuca vardıklarını söylüyorlar: Davranış terapisi de, ilaçla tedavi de beyindeki kritik bölgede görülen aşırı faaliyeti normale indiriyor... Yine de, korku ve takıntı hastalarının beyinlerinin biyokimyasının neden bozuk olduğu bilinmiyor. Şimdi, bu hassas dengenin bozulmasında genlerin ne kadar rol oynadığı ve korku hastalarının çocuklarının tehlikede olup olmadığı da araştırılan konular arasında...
Seçilmiş aileler üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor: Panik hastalarının akrabalarının, korku hastası, alkolik veya depresif olma riskinin, diğer insanlara oranla on kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Dresden'de panik hastalarının çocuklarını gözlemleyen psikologlar, bu çocukların kendilerini gözlemlemeye yaşıtlarından çok daha yatkın olduklarını söylüyorlar.
Panik hastalarının çocukları, kendileri panik durumunu yaşamasalar da, kendilerini daha fazla izliyorlar. Sonuç olarak, korku hastalarının nörolojik yapılarının genetik olarak çocuklarına geçip geçmediği henüz bilinmiyor, ama korkuların, belki de gözlem ve birlikte yaşama durumunda, ailenin diğer bireylerine taşınma riskinin yüksek olduğu görülüyor...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız