Hastalık kısa bir süre sonra Fransa ve İspanya'ya ulaşmıştı. 1348 yazında veba artık İngiltere'deydi. Manş Denizi'ndeki adalardaki balıkçıların hepsi öldüğünden balık gelmiyordu. Bazı yerlerde cenazeleri kaldıracak rahip bile kalmamıştı. Tüccar ve asiller arasında ölüm oranı azdı ama rahipler ölmek üzere olan insanların günahlarını çıkarttıkları için ruhban sınıfında ölüm sayısı oldukça fazlaydı. İngiltere'de yaşayanların üçte biri bu salgında öldü. Ölenler yalnız insanlar değildi, atlar, inekler, köpekler, kuşlar da can veriyordu.
'Kadının ve erkeğin kol altlarında ve bacak aralarında urlar çıkıyor. Bunlardan bazıları elma, bazıları da yumurta büyüklüğünde... Urlar vücudun her tarafına yayılıyorlar. Bir süre sonra kollarda ve kalçalarda siyah ve beyaz lekeler meydana gelmeye başlıyor ve bütün vücudu sarıyor'.
Veba ortaya çıktığında zenginler kır evlerine kaçıyor, fakirler ise şehirlerde mikropla içice, kaderlerini yaşıyorlardı. Hastalık iyi beslenemeyen fakirleri daha kolay etkiliyordu. Farelerin cirit attığı yerlerde yaşayan fakirlerin, zenginler gibi gidecek yerleri ve felâketten kaçma imkânları yoktu. Vebaya bu yüzden 'dilencilerin hastalığı, fakirlerin belâsı' deniliyordu.
Kırlardaki villalara yerleşen zenginler, burada salgından uzak yaşarlarken şehirdeki evleri de silahlı adamlarla yağmadan korunuyordu. Şehre dönüşten önce evler tütsülerle dezenfenkte ediliyor, sülfürle ilaçlanıyor, ardından da işi garantiye almak için fakir aileler yerleştiriliyordu. Aile ölecek olursa dönüş erteleniyordu.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız