Descartes’in meşhur cümlesi “Cogito, ergo sum”u duymuş muydunuz? Böyle söyleyince bilmiyor olabilirsiniz Türkçesini kesin biliyorsunuzdur. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Şimdi tanıdık geldi değil mi? Şimdi bu ilginç kısmına gelelim cümle aslında bu değil.
“Dubito, ergo cogito, ergo sum.” Cümlenin aslı bu şekilde. Peki bu haliyle ne anlama geliyor? “Şüphe ediyorum, öyleyse düşünüyorum, öyleyse varım.” Böyle olduğunu düşününce çok kışkırtıcı değil mi? Cümledeki ‘dubito’ yani şüphe düşüncenin kapısını aralayan asıl eylemdir. Varlığın temeli, düşünce değil; düşünmeyi mümkün kılan o ilk tereddüttür.
Her şey tereddütle başlıyor yani şüpheyle.
Descartes’ın “Cogito, ergo sum” önermesi aslında bir sonuçtur. Ancak bu sonucun nasıl ortaya çıktığını anlamak isteyenler, Descartes’ın düşünsel sürecini şu şekilde yapılandırarak anlatmak istediler:
1.Dubito – Her şeyden şüphe edebilirim: duyularım aldatabilir, Tanrı beni kandırıyor olabilir, fiziksel dünya hayal olabilir.
2.Ergo cogito – Ama bu şüpheyi edebilmem için bir şey yapıyor olmam lazım: düşünüyorum.
3.Ergo sum – Düşünen bir şey olarak, var olmak zorundayım.
Bu sıralama, Descartes’ın Meditationes de Prima Philosophia (İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar, 1641) adlı eserinde yaptığı düşünsel yolculuğun mantıksal şematik bir özeti gibi düşünülmüştür.
Descartes’ın amacı, bu süreci mantıksal bir silsile gibi sıralamak değil, doğrudan sezgisel ve apaçık bir hakikate ulaşmaktı. Yani onun için:
“Şüphe etmek bile düşünmenin bir biçimidir, dolayısıyla bu süreci uzatmaya gerek yok.”
Bu yüzden sadece “Cogito, ergo sum” der. Diğer her şey bu temel üzerine inşa edilir.
Siz ne diyorsunuz cümlenin aslı hakkında?
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız