Bugün, kitlelerin, büyük sayıda insanın nasıl değiştirilebileceği veya kültürünün nasıl dönüştüğü konusunda son yüzyılda inanılmaz ilerlemeler yaşandı. Özellikle günümüz insanına baktığımız zaman, değil yüzyıl, 20-30 yıl öncesiyle bile arasında ciddi farklılıklar var. Daha eski dönemlerde nesiller arasındaki fark çok da az olurken, son yüzyılda nesiller arasındaki farklılıklar giderek artarak devam etti. Burada insanlık olarak yaşadığımız şey ise aslında tamamen teknolojinin, gelişim hızının ve medeniyetin bize kazandırdığı büyük bir değişim ve dönüşüm hızı.
Peki insanlığın bu değişim ve dönüşüm hikayesi tam olarak nerede başladı? Aslında insanlığın değişim hikayesi her zaman vardı. Ancak bunun bilinçli olarak yapılmaya çalışılması, yani toplumların bilinçli olarak kendi kendilerini veyahut da belli bir sınıf tarafından değiştirilmesi hikayesi, aydınlanma çağına kadar giden bir süreçtir. Bugünkü kitle iletişim araçlarından ve teknolojiyle beslenen medyadan çok daha farklı olarak, kitlelerin değişim ve dönüşüm hikayesi aydınlanma çağındaki sanatla başlamıştır. Tabi ki bu bize şunu ifade eder. Daha öncesinde sanat yok muydu? Tabi ki vardı. Ama burada sanatın amacı son derece büyük önem kazanıyor.
Aydınlanma çağından önceki sanat eserlerinde insanlığa bir şeyler katmak, onları değiştirmekten daha büyük bir amaçtı. Belki insanlara yeni bir olay göstermek, onların ufkunu genişletmek daha büyük bir amaçken, Aydınlanma çağına geldiğimizde sanat, toplumların yüzyıllar boyunca krallar ve hanedanlar tarafından yönetilen bir zihniyetten çıkarılıp, demokrasiyle yönetilebilecek bir zihine dönüştürülme çabasıyla başladı. Aslında Aydınlanma çağında bunu daha çok Fransa'da görmemiz mümkün. Ancak Birinci Dünya Savaşı'ndan sonrasında yaşananlardan itibaren, yani İmparatorlukların çökmesinden itibaren bu değişim çok daha hızlanarak devam etti.
Aydınlanma çağında, özellikle matbaanın etkisiyle, insanların değişim ve dönüşümüne, kitlelerin değişim ve dönüşümüne, sanatla birlikte yazarlar, kitaplar, çeviriler ve dergiler de eklendi. Gazeteler bile kitleleri dönüştürmeye yarayan bir araç haline geldi. Ve entelektüel insanların sayısının artmasıyla birlikte, bir de matbaanın sayesinde bu insanların yazdıklarının daha çok sayıda insana ulaşması, çevirilerle daha farklı toplumların başka bir ulustaki yazılanları öğrenmesiyle değişim hızlanarak devam etti. Ve günümüzde kadar bu değişim çok daha farklı bir hal almış durumda.
1. Dünya Savaşı başlarken, radyonun bu savaşa olan etkisini kim inkar edebilir ki? Uluslar, radyonun propaganda gücünü kullanarak ordularına kısa zamanlarda çok sayıda gönüllüler toplayabildiler. Dünyada yaşayan diğer ulusları kendi düşmanlarına karşı örgütleyebildiler. Yani kitleleri radyoyu kullanarak yönlendirmiş ve dönüştürmüş oldular. Ve burada artık kitlesel dönüşümün içine teknolojinin de gözle görülür bir şekilde girdiğini görebiliriz. Artık sadece sanat eserleri yazılıp çizilmiyor. Sadece matbaadan çıkar eserler insanlar tarafından okunmuyor. Artık kitlesel değişim ve dönüşüm insanların sadece görme duyusuna değil, duyma duyusuna da, kulaklarına da hitap ediyordu. Ve bu değişim ve dönüşüm sinemanın, televizyonun bulunmasıyla daha da büyük bir hızla artarak devam etti.
Sinemanın ve televizyonun bulunmasıyla kitlesel dönüşüm artık aynı anda hem görsel hem de işitsel olarak yaşanmaya başlandı. Bugün sinemanın toplumları değiştirme gücünü kim inkar edebilir ki? Amerikan kültürü tüm dünyaya sinema sayesinde yayıldı, popüler kültür tüm dünyaya sinema sayesinde yayıldı, televizyon sayesinde yayıldı ve insanlık artık gelişen teknolojinin de etkisiyle çok daha hızlı bir şekilde yönlendirilebilir hale geldi. Kitlesel dönüşüm bugün teknoloji sayesinde ve son 100 yılın, 150 yılın getirdiği tecrübe sayesinde inanılmaz hızlı bir şekilde yapılabiliyor. Özellikle sosyal medyanın da kitlesel dönüşüme eklenmesiyle birlikte artık kitleler dediğimiz yapıların ne kadar özgür olduğunu sorgulayabiliriz. Bir düşünsenize aklınıza gelen fikirler gerçekten sizin mi yoksa bir televizyondan mı zihninize geçti? Belki de sosyal medyada izlediğiniz bir kısa videodan, belki internetten belki de bir filmden. Sizce insanlar ya da kitleler beyinlerinde özgür mü artık? Yoksa sürekli olarak dönüştürülüyorlar mu?
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız