Masal dediğimiz zaman pek çoğumuzun aklına belki de prenses ve yedi cüceler, kırmızı başlıklı kız ve bunun gibi masallar, hikayeler gelir. Özellikle akıllı telefonların ve bilgisayarların hayatımıza girmeden önce çocukluğunu yaşamış olanlar, masalların ne olduğunu çok daha iyi bileceklerdir. Çünkü onlar daha fazla masala ve hikayeyi çocukluklarında tanık olmuşlardır, en azından ailelerinden dinlemişlerdir veyahut da bunun gibi şeyleri çokça duymuşlardır. Teknolojinin toplum hayatını daha fazla yönetmesiyle birlikte masal kavramı da kendisini geri plana atmış olabilir. Ancak kavramsal olarak kendini geri plana atmış olsa da insanlık hayatında bıraktığı yer açısından masallar hiç de küçümsenecek gibi değildir.
Masallar insanlık tarihinde binlerce yıldır vardır aslında. Hatta masal kavramı, hikaye kavramı, insan doğası ile son derece bağlantılıdır diyebiliriz. Çünkü insanlar anlayamadıkları şeyleri, bilemedikleri şeyleri nesille nesile aktarırken onu zamanla masallara dönüştürürler. Aslında günümüze kadar gelen pek çok dini olaylar, mitolojik yaşanmışlıklar bunların hepsi insanların ürettiği masalların birer sonuçudur. Aslında mitolojilerin hemen hemen hepsi birer masaldan ibarettir.
Masalların insan doğasıyla ilgili olan bağlantısı, insanların bilmedikleri ve anlayamadıkları olaylarda olayın bir kısmına bakarak kalanı kendi yorumlarıyla tamamlama eğilimleridir. Yani şöyle düşünün, Diyelim ki, orada da bir yaradılış var ve bu yaradılışın nasıl olabileceğini kafasında canlandıran birileri var. Ve bu kafasında canlandıran birileri, yaradılışın nasıl olacağına dair doğada birkaç tane iz bulduklarını düşünseler, kalan bütün hikayeyi bu birkaç tane iz etrafında derleyip bir yaradılış masalı yazabilirler.
Veyahut da insanların bir olayın bir kısmını görerek kalanını yorumlama şeklini günümüzde bile görebiliriz. Adı üstünde yorumlamak, yorumcu... Bunun sebebi insanın hayatının içinde olan veya etrafında gerçekleşen olaylara karşı bir olayın tamamını bilme şansının olmaması ile ilgilidir. İnsan kısıtlı algıları yüzünden algılarıyla algılayabildiği kadarını algılayıp kalan kısmı masallaştırarak devam ettirir. İşte insanlığın yazdığı en uzun masallar da aslında bu tarz masallardır. Mitolojiler insan yaratılışını anlatan masallardır. Belki bazı inanç sistemleri de yaratılışın anlatıldığı masallar olarak görülebilir.
Yaratılış veyahut da var olmak veyahut da ölümden sonrası bu tarz konular ve bunun gibi konular insanlık açısından en büyük merak konusunu oluşturan konulardır. Ya da niye yaşıyoruz? Bu da insanlık açısından son derece büyük bir merak konusudur ve insanlık bu merakını net bilgilerle tatmin edemediği sürece ufak ufak ipuçlarını veya olayları kullanarak kalan bütün kısmı masallaştırıp, hayatının içinde tutmaya devam edecektir. İnsanlığın kendi varoluşuna dair bitmek, tükenmek bilmeyen merakı bu varoluş üzerinde son derece fazla sayıdan masal üretmesine neden olmuştur.
Belki de tüm o mitolojiler veyahut da belli başlı dini olaylar veyahut da hikayeler çok çok eski dönemlerde, çok farklı şekillerde yaşanmıştı. Ama bu yaşananlara, o dönemde var olmuş olan insanlar algılarıyla anlam veremedikleri için, tam olarak anlayamadıkları için, bu olayları anlata anlata hikayeleştirmiş ve belki de günümüze çok daha farklı bir şekilde getirmişlerdir. İnsanlık böylece en uzun masallarını binlerce yıl içinde yazmış olabilir ve galiba yazmaya da devam edecek gibi duruyor.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız