Binlerce yıldır, özellikle insanlığın bilinen tarihi boyunca, beş bin, altı bin yıl içerisinde, bir sürü inanç sistemi, bir sürü yaşam felsefesi, bir sürü fikir ortaya atıldı. Bu fikirlerin aslında pek çoğu, özellikle inanç sistemleri, insanlığa bir yaşam amacı sunmak üzerine kurulmuştu. Bir yaşama amacı. Çünkü insanoğlunun her zaman en çok merak ettiği sorulardan birisi aslında yaşama amacıydı. Neden yaratıldığı ve niye yaşadığıydı. Bu konuda pek çok fikir veren yapılar, inanç sistemleri bunların en bilinenleri yani dinler. Ama bugünkü dünyamıza baktığımızda ve aslında geçmişteki dünyaya da baktığımızda, işlerin o kadar da basit olmadığını görebiliyoruz.

 

İnsanlara sunulan inanç sistemleri ve dinlerin sunduğu yaşam amaçları, ilk bakışta insana doğru gözükse de aslında insan araştırdıkça, okudukça veya tecrübe ettikçe hayatta bazı şeyleri başka yollara yönelebiliyorlar. Aslında başka yol dediğimiz şey, doğru veya yanlış bir yol olarak görülmemelidir. Sadece bireylerin kendine çizdikleri başka yollardır tıpkı inanç sistemlerinin çizdiği yollar gibi. Ve yaşamın amacı da aslında böyle başlar. Aslında yaşamın amacı dediğimiz şey, her bireyin kendine çizebildiği yol kadardır. Aslında her birey kendi kainat anlayışını, kendi hayat anlayışını, kendi toplum anlayışını, kendisi yaratır, kendisi inşa eder.

Yaşam amacı dediğimiz şey aslında budur. Herhangi bir inanç sistemi veya herhangi bir dinin sunduğunun aksine, insanların anlayabildiği kadardır. Çünkü herhangi bir dini veyahut da inanç sistemini de her birey okuduğu zaman farklı algılayacaktır. Ve yaşama amacı dediğimiz şey bu şekilde özetlenebilir. Bir bireyin ne anladığıdır? Bir birey anladığı kadarıyla kendine bir yaşama amacı çizebilir. Kimi insan dünyaya baktığında bir cennet görebilirken kimi insansa acımasız bir doğa görebilir. Ve yaşama amacını buna göre belirleyebilir.

 

Ve böylece hayattaki yaşama amacılarımıza baktığımız zaman karşımıza çıkabilen yegane unsur bizim ne anladığımız ise aslında insan olarak, birey olarak biz kendimize bir şeyler kattıkça yaşama amacımızı da daha iyi şekillendirmeye başlayabiliriz. Burada algılarımızla birlikte aslında hayatı veya yaşamı nasıl görmek istediğimiz de devreye girer. İnsan ne olursa olsun tamamen objektif ve rasyonel bir şekilde doğaya bakamaz, çevresine bakamaz. Bir şekilde görmek istediği bir dünya tasviri de vardır ve yaşama amacını birey buna göre belirleyecektir. Tabii ki insanlar er ya da geç görmek istemediği şeyleri de hayatları içinde görebilirler ama bu insanın bazı şeylerden kaçtığı ve yaşama amacını buna göre o şekillendirdiği gerçeğini değiştirmez.

Ve böylece insanların yaşam amaçları farklılaşmaya başlar. Aslında yaşam amaçlarını iyi anlatan yazılara veya kavramlara baktığımız zaman karşımıza bazı düşünürlerin felsefi görüşleri çıkar. Bu felsefeciler yaşadıkları toplumu gözlemleyerek, kendi algılarıyla birleştirerek bu gözlemlerini de bazı fikirler ortaya atmışlardır. Ve bu fikirler aslında insanların yaşama amaçlarını daha iyi açıklar. İnanç sistemleri bütün kainatı anlamaya çalıştığı için insanların asla gözlemleyemediği, asla gidemediği kavramları da yerleri de açıklamaya çalışır. Örneğin cennet ve cehennem gibi yerleri insanlar hiç görmemiştir. Ama inanç sistemleri kainatı ve ölümden sonrasını da izah etmeye çalıştıkları için buraları da açıklamaya çalışırlar. Ve insanın dünya üzerinde yaşadığı olaylarla sınırlı olacak şekilde yaşama amacını izah etmeyi kaçırabilirler.

 

Ancak felsefi fikirler, kainattan çok bu dünya üzerindeki olaylarla da sınırlı kalabileceği için, yani tabii ki de kainatı açıklamaya çalışan düşünceler de olabilir ama, kainatı referans almayan sadece dünyayı içine alan düşünceler de olabilir. İşte bu çeşitliliğiyle felsefi fikirler insanların çeşitli yaşama amaçlarını anlamak konusunda biraz daha başarılı olabilirler. Ancak hiç kimse bir diğer bireyin içinde ne yaşadığını ve kafasından neler geçirdiğini ve buna göre yaşama amacını nasıl belirlediğini bireyin kendisi kadar algılayamayacaktır. Aslında buradan şuna geliyoruz. Çevremizde genele baktığımız zaman yaşama amacını izah edebilen çok iyi fikirler olsa da, aslında her birey yaşama amacını kendi algılayabildiği ölçüde belirleyecektir. İşte yaşamanın amacı aslında budur. Her birey için farklıdır.