Şehri ardımızda bırakıp köye yerleştiğimizi hayal ediyorum: sabahları pencereye vuran ışıkla, rüzgarın buğday başaklarında çıkardığı fısıltıyla uyanıyoruz; sofraya taze ekmek, bahçeden domates, komşudan süt geliyor, akşamları yıldızlar konuşuyor, sohbetler uzuyor, kalbimiz sanki yavaş yavaş olması gereken ritmini buluyor. Yalın bir hayatın küçük mucizeleri, birbirine tutunan insanların kurduğu sessiz bir bayram gibi akıp gidiyor günler.
Yine de bu rüyanın ayakta kalması için suya, toprağın bilgisine, sağlam bir altyapıya ve sabırlı emeğe ihtiyacımız var.
Gerçekçi olmaya ara veremiyorum.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız