Bir laf vardır, denizi geçip derede boğulmak diye. İşte bu lafın yaşanması durumu aslında o kadar nadir değildir ve insanın başına gelebilir. Bu durum yaşanır çünkü insan aslında en büyük ve en ciddi problemleri yolun en başından beri planlarken ve önlemini alırken küçük denebilecek adımları, sorunları hesaplamayı aklından çıkarır. İşte bu durumda da insan denizi geçer ama derede boğulur hale gelir. Çünkü zor olanı hesaplayıp geçmek insana kolay olanı unutturuverir.

 

Olaya şu açıdan bakarsak daha iyi anlarız. İster küçük ve basit olsun, isterse karmaşık ve büyük olsun, her türlü problem birbirinden farklıdır. Bazı problemlerin çözümü için daha az efor sarf etmemiz gerekirken, bazıları için daha çok efor sarf etmemiz gerekir. Daha çok efor sarf ettiğimiz problemler ise genellikle daha büyük problemler olarak karşımızda durmaktadır. Ki zaten aklımıza gelen ilk problemler de genellikle en büyük problemler olacaktır. En büyük problemlerin hesaplanması, hesaplandıktan sonra bu problemlerin çözümüne yönelik çalışmaların uygulanması ve bu çalışmaların başarıya ulaşması bize en büyük problemi geçmemizde olanak verirken, büyük problemlerden farklı olan küçük problemlerin atlatılamamasına sebep olur.

Sonuçta şunu unutmamalıyız ki denizi geçmek bir başarıdır ama yola devam etmek için dereyi de geçmemiz gerekir. Denizi geçecek koca bir gemi yapmak, dereyi geçecek küçük bir bot yapmak demek değildir. Denizi geçecek bir gemi yapmak sadece denizi geçecek bir gemi yapmak demektir. Olaya şu açıdan bakarsak çok daha olumlu bir bakış açısı da kazanmış oluruz. Büyük gemiyi yapabilen kişi küçük bir botu veya ufak bir köprüyü de kolaylıkla yapabilir mi? Evet yapabilir ama her olay bir gemi yapmakla bir bot yapmak arasındaki bağlantı gibi değildir. Hayat bize bazen öyle problemler çıkarır ki biz o problemleri genellikle o kadar kolay çözemeyebiliriz. Buradaki problemler neler olabilir? Örneklere bir bakalım.

 

Örneğin siz bir bina inşa edeceksiniz ve bu binanın inşasını yapmak için gerekli izinleri almak için uğraştınız. Gerekli izinleri almak aslında en büyük adımlardan bir tanesidir. Çünkü gideceğiniz bir kurumdan ve bu kurum devlettir, devletten izin alacaksınız. Devletten izin aldıktan sonra ancak o binanın yapımına başlayabilirsiniz. Devlet izin vermeden o araziye bir kazma bile vuramazsınız. Ve o devletten izni sizin almanız için de belki tanıdıklarınızın, belki bağlantılarınızın ve gücünüzün olması lazım. O güce ulaşmak, işte okyanus odur.

Diyelim siz o okyanusu geçecek bir güce ulaştınız, bir çevreye ulaştınız ve okyanusu geçtiniz, izni aldınız. Ondan sonra malzemeleri almanız lazım. E malzemeleri alabilmek için ne lazım? Ya çok paranızın olması lazım ya da size malzemeyi verecek insanlarla düzgün anlaşmalar yapmanız lazım. Mesela size tuğla verecek olan firmayla belki de iki daire karşılığında anlaşabilirsiniz. Bunun gibi şeyler. Bu anlaşmayı yapmanız için ise yine isminizin ve gücünüzün olması lazım. Yani okyanus dediğimiz kısmı açmış olmanız lazım ve siz burayı da açmış olursunuz. Hem devletten izni alarak hem de bu anlaşmaları yaparak. Veyahut da çok paranızın olması lazım ama o çok paranız olursa da okyanusu açmış sayılırsınız.

 

Bu okyanusları açtıktan sonra başınıza şöyle bir şeyin geldiğini düşünün. Diyelim ki inşaat yapılacak olan arsada çok ufak bir parsel. Arsanın tam ortasındaki çok ufak bir parsel, kime ait olduğunu bulamadığınız birisine ait. Ve siz o arsayı alamıyorsunuz. Adamla anlaşma da yapamıyorsunuz. İşte bu tam olarak dereyi geçememektir. Yani çok ufak bir arsa yüzünden o inşaata başlayamamak, büyük şeyleri halledip de küçük yerlerde takılmak, işte dereyi geçememek. Budur. Ve ne yazık ki böyle şeyler hayatın içinde vardır. İşte o çok büyük olayları hesap edip geçen kişi, yani devletten izni alabilen ve gerekli firmalarla gerekli anlaşmaları yapabilen kişi, o küçük arsanın sahibini bulamaz ise o istediği inşaatı yapamayacaktır. O binayı oraya koyamayacaktır. Ve bu dereyi geçememektir. Büyük detayları hallederken küçük detaylarda takılmak.