Her insan doğduğu andan itibaren, bebeklik dönemini atlattığı an hayata bir çocuk olarak devam eder ve çocuk olarak devam ettiği bu yol genellikle 17-18 yaşına kadar devam eder. En azından kabul edilen budur. İnsan 18 yaşından sonra fiziksel olarak ve zihinsel olarak bir yetişkin kabul edilmeye başlanır. Ancak bir insan ne kadar büyürse büyüsün, her zaman içinde kalan çocuksu bir tarafı vardır. Bu çocuksu taraf onun her şeye rağmen hala oyunlar oynamasını, neşelenmesini, gülüp eğlenmesini ya da üzülmesini, coşmasını sağlayan tarafıdır aslında.
İnsan ne kadar büyürse büyüsün, hala içini kıpır kıpır eden şeylerin onun çocuksu tarafıdır aslında. Yani içindeki çocuktur. Genellikle insanın içindeki çocuk büyüyünce ölmez. Sadece dışındaki çocuk içe çekilmiş olur. Ancak her zaman durum böyle olmaz tabi. Bazen içimizdeki çocuk ölmese de bizimle konuşmayı bırakabilir.
İnsanın içindeki çocuğun onunla konuşmayı bırakması ise genellikle insanın hayatındaki neşeli, coşkulu ya da eğlenceli anların yaşanamadığı zamanlarda meydana gelir. Her zaman olmasa da hayatın belli dönemlerinde insan böyle zamanları yaşar. Böyle zamanların yaşanmasının pek çok sebebi olabilir. Belki üzücü bir kayıp olabilir. Belki maddi olarak zor zamanlar olabilir. Belki sevdiğimiz bir insanı kaybetmişizdir. Belki de başka bir şeydir. Ama genellikle neşelenemediğimiz, gülüp eğlenemediğimiz, çok fazla konuşmadığımız zamanlarda bu içimizdeki çocuk bizden ayrılmasa da en azından bizimle daha az konuşmaya başlar.
İnsanın üzerine olağanüstü bir ciddiyetin çöktüğü ve neşesini kaybettiği, mutlu olma yeteneğini kaybettiği bir dönemdir bu aslında. Aslında tüm bu mutluluk, neşe dediğimiz kavram yine insan icadı kavramları olsa da insanlar bu icat ettikleri kavramlarla genellikle hayatlarının önemli bir kısmını oluştururlar. İletişimlerinin önemli bir kısmını oluştururlar ve bu kavramlarla hayatlarını şekillendirirler. İnsanın içindeki çocuk ise tüm bu icat edilmiş kavramların bir bütünü gibidir aslında. Ve insanın içindeki o çocuğun susması aslında bu mutluluğun ve neşenin de ortaya çıkmaması ile doğru olantılıdır.
İnsan, içindeki o mutluluğu, o neşeyi geri bulduğu an, geri kazandığı an, içindeki çocuğun da tekrar onunla konuşmasını sağlayabilir. Önemli olan şey insanın aslında kendini doğru anlaması ve kendini doğru anladıktan sonra da kendi neşesini, kendi mutluluğunu kaçıran faktörleri doğru anlayıp durumun icabına bakmasıyla ilgilidir. Yani kendi sorunlarını çözecek iradeyi gösterebilmesiyle ilgilidir. İnsanın kendi sorunlarını çözecek iradeyi göstermesi de aslında kendi içindeki çocuğa zarar verebilir. Çünkü çocuksu olan tarafımız genellikle hatalarımızı da kabul etmez. Ama insanın kendi hayatındaki üzüntüsünü veya keyifsizliğini ortadan kaldıracak olan şey de yine kendi bireysel çabası olacaktır. Yani işin özü şu, insan içindeki çocuğu aslında içindeki çocuğun peşinden çok gittiği için zamanla susturur.
Çünkü başına gelen pek çok problemin arkasında içindeki çocuk olabilir. İçindeki çocuğun tekrar ortaya çıkması için hayatındaki keyifsizliğe sebep olan maddi ya da manevi bütün problemleri çözmek için yine istese de istemese de belli başlı şeyleri yapmak zorunda kalır. Ve bu da içindeki çocuğu susturur aslında. Ancak bütün sorunlarını çözmeyi başaran birey en sonunda içindeki çocukla tekrar eskisi gibi konuşamasada zamanla onun sesini biraz daha duymaya başlayabilir. Çünkü artık hayatındaki sorunlara bir çözüm bulabilmiştir. İçindeki çocuğu her zaman dinlemek zorunda değiliz. Veya her zaman dinleyemeyiz. Ama en azından o sustuğunda onun tekrar konuşmasını sağlayabiliriz.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız