Cellât hikâyelerinin bir başka yönü de çok çok eski zamanlardan beri halk arasında başı vurulan kişinin kanının büyük bir şifa gücü taşıdığına inanılmasıydı... Özellikle de sara hastalığını (epilepsi) iyileştirdiğine... Bu nedenle, cellat görevini yaparken orada bulunan pek çok insan bu kandan almaya çalışırdı. Bu inanış, sadece o zamanlarda sınırlı kalmadı, çok yakın zamanlara, geçtiğimiz yüzyıla kadar devam etti.
1864 yılında Berlin'de iki katilin kafası vurulmuştu. Cellat yamakları, kurbanın kanına buladıkları mendilleri satmışlardı. İdamlar hakkında halkın inançlarıyla ilgili söylenecekler arasında, idamda kullanılan ipten bir parça almak da vardı. İnsanlar bu ipin şans getireceğine; hele asılan adamın kemiğinden bir parçayı para çantasına koyunca da, bu çantadan paranın hiç eksiltmediğine inanılıyordu.
Bu tür batıl inançlar yakın zamanlara kadar devam etti. Her zaman bir kurbanın tanrısallıktan bir parça taşıdığına ve iyileştirdiğine inanıldı. Hatta hemen her konuda, "kurbandan bir parça'nın etkili olacağına da inanıldı. Sadece şifa verici olarak başlayan bu inanış, insanların şans getirici bir güç bulacaklarına inanmaya kadar gitti. Ve tabii, cellâdın kendisi en büyük şans getirici olarak görüldü. Onun, kaderin tayin edilmesinde büyük rolü olduğuna; ölümü verenin, sağlığı ve şansı da verebileceğine inanıldı...
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız