Bir zamanlar, derin ve karanlık bir ormanda yaşayan Ella adında cesur bir kız varmış. Ella, her gün ormanda dolaşır, ağaçların ve çiçeklerin büyüleyici güzelliklerini keşfedermiş. Bir gün, ormanın en uzak köşesinde eski bir taş kapıyla karşılaşmış. Kapının üzerindeki yazıda, “Gizemli Kitabın Sırrını Çözebilen, Ormanın Bilgeliğine Sahip Olur,” yazıyormuş. Ella, bu gizemli sözü okuyunca kapıyı aralamış ve içine girmiş. Kapının ardında büyük, tozlu bir kitap varmış. Kitabın kapağında eski dillerde yazılar ve garip semboller görünüyormuş. Merakına yenik düşen Ella, kitabı açmış. O anda ormanın içinden bir fısıltı duyulmuş, “Eğer bilgeliğe erişmek istiyorsan, üç bilmeceyi çözmelisin.” İlk bilmece şöyleymiş: “Ne gökyüzünde uçabilir, ne de yerde yürüyebilir, ama her yerdedir.” Ella biraz düşündükten sonra, “Bu rüzgar olmalı,” demiş. Kitap hafifçe parlamış ve ikinci bilmecenin sayfası açılmış. İkinci bilmece daha da zormuş: “Karanlıkta parıldar, ama ateş değildir; herkes onu sever, ama kimse onu tutamaz.” Ella, bir süre düşündükten sonra yanıtlamış: “Bu yıldız olmalı.” Kitap bir kez daha parlamış ve üçüncü bilmecenin sayfası açılmış. Son bilmecede şöyle yazıyormuş: “Tüm sırrı içinde saklar, ne çok ağırdır ne de hafif, ama onu açan her şeyi bilir.” Ella, bu sefer biraz daha zorlanmış, ama sonunda anlamış: “Bu bir kitap olmalı,” demiş. Kitap tüm sayfalarıyla parlamaya başlamış ve Ella, ormanın gizemli bilgeliğine erişmiş. O andan sonra, Ella ormandaki her ağacın, her çiçeğin sırrını anlamış. Ormanın bilgeliğini köyüne taşıyarak herkese doğanın güzelliklerini anlatmış. Ella’nın hikayesi, cesaretin ve bilginin değerini anlatan bir masal olarak köyde nesiller boyu anlatılmış.