Bugün, insanın yönetimden ne anladığı veya nasıl yönetildiği ile ilgili biraz konuşacağız. Önce, bireyin kendini nasıl yönettiği veya yönetemediğinden bahsedeceğiz. Ardından da, bunun kitlesel boyuta nasıl bir yansıması olduğunu inceleyeceğiz. Bireyin kendini yönetmesinden bahsedecek olursak, birey kendini iradesini kullanarak yönetir. İradesini kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışır ve iradesini kullanarak bir şeyleri yapmama gücüne sahiptir. Örneğin, ayıp diyebileceğimiz bir davranışı birey iradesini kullanarak yapmama gücüne sahiptir. Veya yanlış diyebileceğimiz bir davranış için de böyle.
Bununla birlikte, kendisini akademik alanda geliştirmek isteyen bir birey, bu konuda istese de istemese de çalışma yapabilme gücüne iradesi sayesinde sahip olabiliyordur. Ancak buradaki esas durum, bireyin iradesini kullanmasıdır. Bir de bilinç boyutu vardır. Yani bireyin bir şeyi yapar ama neden yaptığını bilirse kendine daha yakın olmuş olur. Ona bunu yapmasını iç gücüleri mi söylüyordur yoksa daha rasyonel bir amacı mı vardır? Bu da bireyin kendisini yönetmesi konusundaki ikinci, en büyük öneme sahip olan kısımdır. Yani bir insanın kendisini yönetmesi aslında bir irade, ikincisi ise bilinç düzeyiyle ilgilidir.
Eğer bir birey kendisini yönetemiyorsa, yani iradesi veya bilinç düzeyi buraya yetmiyorsa, yüksek ihtimalle dışarıdan birileri tarafından yönetilecektir. Şimdi ise bunun kitlesel boyutlara nasıl yansıdığına bir bakabiliriz. Geçmişte ülkelerin kendi toprakları dışındaki alanları nasıl yönettiğine bakarsak karşımıza askeri güç, ekonomik kaynaklar ve fikirler çıkacaktır. Ancak benim burada söyleyeceğim şey bunlarla ilgili olmayan, sadece var olan yeri elde tutmakla ilgili olan bir kısım. Araçlardan değil de yöntemden daha çok söz edeceğim. Buradaki yöntem ise deminki örnekte söylediğim gibi irade ve bilinç düzeyinden gidebilir. Bir toplumda irade dediğimiz şey aslında o toplumun sahip olduğu birlik ve beraberliktir.
Çünkü bir toplum belli bir yöne kanalize olacaksa her şeyden önce ulusal birliği son derece kuvvetli olmalıdır. Ulusal birliği kuvvetli olmayan ve her kafadan bir ses çıkan veya içinde bulunan her etnik grubun farklı bir şey istediği bir toplum asla doğrusal bir yönde ilerleyemez. Yani iradesi zayıf bir insan ulusal birliği olmayan bir topluma benzer. Bilinç düzeyi dediğimiz şey ise bir toplumun eğitim düzeyi, kendi değerlerini ve kültürünün ne kadar iyi bildiği ile ilgilidir. Eğer bir toplumun eğitim düzeyi düşükse o toplumun bilinç düzeyinin de düşük olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bir toplumun bilgi birikimi ve eğitim düzeyi düşükse o toplumun bilinç düzeyinin düşük olduğunu söyleyebiliriz.
Varsayalım ki siz ulusal birliği ve milli bilinci düşük bir toplumun başına kendinize bağlı bir yönetici atadınız. Bu toplum içinde bulunan farklı çıkar grupları yüzünden bu yöneticiye tam olarak kitlesel bir tepki gösteremeyecektir. Bununla birlikte milli bilinç zayıf olduğu için veya yeterince kuvvetli olmadığı için yine bu kişiye karşı kitlesel bir tepki gösterilemeyecektir. Yani bir hain bir ülkeyi yönetirken o yöneticiye karşı kitlesel bir tepki gösterilemeyeceği için son derece problemli bir durum ortaya çıkacaktır. Yönetimin gölgesi aslında iradesi ve bilinç düzeyi yüksek birilerinin, iradesi ve bilinç düzeyi daha düşük birilerinin yönetmesinden başka bir şey değildir. Yöneten ortadadır ama onun gölgesi yönetimdedir.
Bunu bir insanın gölgesinin bir duvara yansıması olarak düşünebilirsiniz. O ülkenin başındaki yönetici sadece diğer ülkenin bir gölgesidir ama bizzat kendisi değildir. Ancak o gölgeyi bile savuşturacak bir ışık yakamaz söz konusu olan yönetilen ülke. Çünkü ne ulusal birliği ne de milli bilinci vardır. Tıpkı iradesi olmayan ve bilinç düzeyi düşük bir insan gibi. İradesi olmayan bir insan içgüdüleri tarafından yönetilir ve o içgüdülere kim sinyal verirse oraya doğru yönelir. Tıpkı yöneticisi başka birisi tarafından seçilmiş bir ülke gibi. İnsan veya o ülke kendi kendini yönettiğini zanneder ama aslında başka birisi tarafından yönetilir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız