Çoğu Şeyin Bir Oyun Olduğu Gerçeği
Hayatta karşılaştığımız ve ciddi olarak gördüğümüz çoğu şeye baktığımızda aslında birer oyun olduğunu şaşırtıcı bir şekilde görebiliriz. Burada kastettiğim şey insanların yaptığı işler değildir ama hayatın kendisi ya da hayatta bizi bir yerlere getiren süreç aslında bir oyundan ibaret gibidir. Bunu daha iyi anlatmak için standart bir oyunla hayatta yaşadıklarımızı basit bir şekilde kıyaslayarak bir benzetme yapmaya çalışacağım. Buna ister inanın ama ister inanmayın, hayatlarımızın yaşanış şekli hatta çok büyük işlerden tutun da büyük savaşlara kadar pek çok şey aslında birer oyun gibidir.
Tabii, hayatın kendisi ve gerçeklerde yaşananlar bir oyuna kıyasla çok daha vahşicedir. Yani savaş, rekabet veya hayatın zorluğu çok daha vahşicedir. Ama bir oyundur. Şimdi, oyun örneğimize dönelim. Diyelim ki siz bir oyunda bir karaktersiniz veya bir karakteri yönetiyorsunuz. Yönettiğiniz bu karakter ne yapacaktır? Belli bir senaryonun içerisinde belli görevleri yaparak oyunun sonuna doğru ilerlemeye çalışacaktır. Veyahut da bir karakter değil, bir ülke yönettiğinizi düşünün bu oyunda. Yönettiğiniz ülke belli bir senaryoyu izleyecektir veyahut da sizin hamlelerinizle gelişen bir senaryoda bir yol alacaktır.
Şimdi size dayatılan hayatları bir düşünün. Doğdunuz. Büyüyorsunuz. Size verilen ilk görev okula gitmek oluyor. Yani hayat senaryomuzun ilk görevi okula gitmek. Okula gidiyorsunuz. Okuldan aldığınız iyi notlar aslında Oynadığınız oyunda aldığınız puanlara eşdeğer gibi duruyor. İlerleyen dönemlerde bir seçime varıyorsunuz. Ya okula devam edeceksiniz. Ya bir meslek edineceksiniz. Veyahut da oyundan çıkıp gideceksiniz. Eğer oyundan çıkıp giderseniz muhtemelen çok zor bir hayat sizi bekliyor. Belki de kaldıramayacağınız kadar zor bir hayat. Bir meslek edinirseniz ve başarılı olursanız da yine iyi denebilecek bir hayat sizi beklerken Okumaya devam ederseniz ise oyunda kendinizi daha fazla geliştirmeyi seçiyorsunuz.
Okulu bitirseniz de, meslek edinseniz de karşınıza bu sefer yeni görevler çıkıyor. Nedir bu görevler? Eğer bir eviniz yoksa evin kirasını ödemek, elektrik faturalarını ödemek, su faturalarını ödemek, beslenebilmek için alışveriş yapmak ve tüm bunları sağlayabilmek için çalışıp para kazanmak. Tabi bu sizin için yaratılan sistemin size dayattığı bir oyundan ibaret. Dediğim gibi bu sistemden çıkmak veya bu oyundan çıkmak sizi bambaşka bir yola sokacaktır. Örneğin, bu sistemden çıktınız diyelim. Çalışmıyorsunuz. Temel ihtiyaçlarınızı nasıl karşılayacaksınız veya barınağınızı nasıl bulacaksınız?
Bu başka bir içeriğin konusu olsun. Şimdi burada size göstermek istediğim şey ise, aslında hayatın bir oyuna ne kadar benzediği. Bu oyun benzerliğini sadece kendi hayatlarınızda değil, aslında devletler arası ilişkilerde, medeniyetlerin birbirleriyle yaptıkları savaşlarda, tarihin içinde de görebiliriz. Komutanların yaptığı pek çok strateji, aslında birbirlerine karşı oynadıkları akıl oyunlarından ibarettir. Devletler arası ilişkilerde, devletlerin güç kazanmak için yaptığı pek çok şey aslında birer oyundan ibarettir. Oyun, insanın olduğu her yerdedir. Oynanır. İyi oynanır veya kötü oynanır ama bir oyun vardır. Genellikle oynanır.
Sonuç olarak geldiğimiz noktada, insanların oyun oynama kabiliyeti o kadar yüksektir ki, hayatın kendisini de aslında bir oyun gibi oynamaya çalışırlar. Aslında insanlar oyun oynamaya daha çocukluklarından itibaren başlarlar. Bir düşünsenize, hiçbir sorumluluğu olmayan küçük bir çocuk bile, diğer küçük çocuklarla birlikte bıraksanız onu kendi hallerine, oyun oynamaya başlarlar. Tabii burada teknolojinin ve akıl telefonların olmadığını varsayıyorum. Küçük çocukların doğal olarak birbirleriyle geliştirdikleri ilişkiler ve iletişimler aslında insanın oyuncu yapısında gözler önünde sermektedir. Oyun oynamak insan doğasının bir parçası mıdır? Bu konuda net bir şey söyleyemem ama, oyun denilen şeyin insanların yarattıkları sistemlerin ve sosyal hayatın son derece önemli bir parçası olduğu kesindir.
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız