İnsanlık tarihinde gerilere doğru gidildikçe, hastalıklara, özellikle akıl hastalıklarına bakışın da temelden değiştiğim görebiliyoruz. Eski çağlarda, daha doğrusu epeyce yakın zamanlara kadar, tüm hastalıkların nedeninin, Allah'ın insanı cezalandırması olduğu kabul ediliyordu. Akıl hastalıklarında ise durum daha acıklıydı ve rahatsız olan kişinin içine şeytan girdiği düşünülüyordu. Ortaçağ Avrupa'sında bile bu düşünce yaygındı ve hastaların içindeki şeytanı yakmak için, hastalar ateşe atılıyordu. Şanslı olanlar ise, içlerindeki şeytanın çıkarılması için işkencelere uğruyordu.
Bu düşüncenin kökeninde, hastaların Tanrısal bir cezaya uğradıkları inancının bulunduğu kesin. Bu tür kutsal cezalandırma yaklaşımına karşı tedavi yöntemi de, muskalar, büyüler, dualar, nefesler ve güya dinsel sağaltım törenleriydi. Kötü ruh ya da şeytanın da yakılmaktan başka çaresi yoktu.
Selçuklular dönemine gelindiğinde, akıl hastalıklarının sağaltımıyla uğraşan bir tür "hastane-köy"lerin varlığı bugün biliniyor. Bunlar, Prof. Dr. Ayhan Songar'ın yazdıklarına göre her biri dinsel ve toplumsal kuruluş olarak ortaya çıkan tekkeler biçiminde hizmet veriyorlardı. Akıl hastalarını kendi inanç yönelimleri doğrultusunda tedavi etmeye çalışan tekke şeyhleri, yaptıkları işi giderek ailelerine aktarıp, dinsel-büyüsel sağaltımlarını kuşaklar boyu sürdürdüler.
probiyotik
Yorumlar
Osmanlı Devleti kesinlikle görünenden fazlası
ilginçmiş
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız