Yüzyıllardır dilimizde dolaşan o meşhur atasözü ne kadar sade değil mi:
"Su içene yılan bile dokunmaz."
Ama aslında bu sözün altında çok derin, çok kadim bir bilgi gizlidir. Eskilerin ne denli bilge insanlar olduğunu anlamak için biraz daha dikkatle bakmak yeterlidir.
Tarihi incelediğimizde, birçok eski kültürün resim ve sembollerinde yılan figürüne rastlarız. Peki neden hep yılan?
Çünkü insan bedeninde, enseden kuyruk sokumuna kadar uzanan omurga boyunca yer alan kundalini enerjisi, yani yaşamın özü, yılan sembolüyle ifade edilmiştir. Bu enerji, yaşam-ölüm döngüsünü, insanın kendi kendini iyileştirme potansiyelini, ruhsal uyanışı ve ölümsüzlük arzusunu temsil eder.
Bilgeler bunu biliyordu. Omurganın yapısı yılanı andırdığı için bu kutsal enerjiyi ifade etmek adına sembol olarak yılanı kullandılar. Ancak bu semboller, yalnızca anlayabilen gözler için çizilmişti.
Vedik astrolojide bu enerjiyle bağlantılı iki önemli göksel gösterge vardır: Rahu ve Ketu.
Bu ikisi, bir zamanlar tek bir varlık olan yılanın ikiye ayrılmış hâlidir.
Rahu, ruhun dünyaya gelişini;
Ketu, dünyadan ayrılışını temsil eder.
Yani bu iki gezegen, hayatla ölüm arasındaki döngünün bekçileridir.
Ve evet, bu ikisi “yılan”dır.
İşte tam da bu noktada o kadim söz yeniden anlam kazanıyor:
"Su içene yılan bile dokunmaz."
Bu sözün asıl mesajı, fiziksel bir tehditten değil; yaşam gücümüzden, sağlığımızı korumaktan bahseder.
Eskiler suyun hayati önemini çok iyi biliyorlardı. Vücudumuzdaki her sistem, her hücre suya ihtiyaç duyar. Günlük işlerimizi sürdürmemiz, vücudun kendini yenilemesi, bağışıklığın güçlü kalması — hepsi yeterli suyla mümkündür. Su eksikse, beden dengeden çıkar.
Yani düzenli su içmek, aslında yaşama ve sağlığa sadakat göstermek demektir.
Kadim bilgeliğin sesine kulak verin:
Bol su için,
yaşam enerjinizi canlı tutun,
ve o sembolik yılan hep sizden uzak kalsın.
Yorumlar
O zaman su içelim!
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız