Philadelphia Deneyi, 28 Ekim 1943’te ABD Donanması’nın Pensilvanya’daki Philadelphia limanında gerçekleştirdiği öne sürülen gizli bir deneydir. İddiaya göre, donanmaya ait USS Eldridge adlı savaş gemisi bir anda ortadan kaybolmuş, 600 kilometreden fazla bir mesafeye ışınlanmış ve kısa süre sonra tekrar aynı yere dönmüştür.
Bu olayla ilgili herhangi bir somut kanıt bulunmamaktadır. Amerikan donanması da böyle bir deneyin hiçbir zaman yapılmadığını açıklamıştır. Al Bielek dışında deneye katıldığı iddia edilen tüm askerler, bu hikâyenin gerçek olmadığını söylemiştir. Zamanla Bielek’in anlattıkları da güvenilir bulunmamıştır.
Gökkuşağı Projesi adıyla da anılan bu olay, 1984 yılında filme uyarlanana kadar pek dikkat çekmemiştir. Ancak filmden sonra, resmi makamlarca defalarca yalanlanmasına rağmen, hâlâ insanlar tarafından merakla araştırılan bir konu olmaya devam etmiştir.
Bu gizemli deneyle ilgili ilk iddia, UFO araştırmalarıyla tanınan amatör gök bilimci Morris K. Jessup tarafından gündeme getirildi. Her şey, 1955 yılında Jessup’un posta kutusuna düşen esrarengiz bir mektupla başladı.
Mektubu yazan kişi, Carlos Miguel Allende adını kullanıyordu. Anlattıklarına göre Allende, deney sırasında gözlem görevi üstlenen SS Andrew Furuseth adlı gemide denizci olarak bulunuyordu.
Allende, mektubunda akıl almaz detaylar paylaştı. Geminin gözlerinin önünde bir anda yok olduğunu, sonra hiç olmadığı bir yerden yeniden belirdiğini iddia ediyordu. Sözlerine göre, bu olay bilim dünyasının sır gibi sakladığı, zaman ve uzayla oynanan bir deneyin ta kendisiydi. Jessup için bu mektup, bildiğimiz fizik kurallarını altüst eden bir kapının anahtarı gibiydi.
Deneyin Hazırlık Aşaması – Bilimin Sınırında Bir Deneme
Philadelphia Deneyi'nin arkasındaki fikir, bilim dünyasının en büyük zihinlerinden biri olan Albert Einstein’ın üzerinde uzun yıllar çalıştığı gizemli teoriye dayanıyordu: Birleşik Alan Teorisi. Bu teori, evrendeki tüm kuvvetleri — özellikle yerçekimi ve elektromanyetizmayı — tek bir denklemde birleştirmeye çalışıyordu. Einstein, 1920’lerden itibaren bu teorinin peşine düştü; bazı çalışmalarını yayımladı ama teorisini hiçbir zaman tam anlamıyla tamamlayamadı. Ya da belki de... tamamladı ama dünya buna hazır değildi.
İddialara göre, bu gizemli çalışmalar 1930 yılında Chicago Üniversitesi'nde başladı. Kısa bir süre sonra proje Princeton Üniversitesi'ne taşındı. Daha da ilginci, projenin içinde yalnızca Einstein değil, zamanın dâhi bilim insanları Dr. John von Neumann ve Nikola Tesla’nın da yer aldığı söyleniyordu. Her biri kendi alanında devrim yaratmış bu isimler, görünmezliği mümkün kılacak deneyin temel taşlarını döşüyordu.
Plan, delilikle dahilik arasında gidip geliyordu: Gemiyi görünmez yapmak. Bunu başarmak için, gemi çevresine olağanüstü güçlü bir elektromanyetik alan oluşturulacaktı. Amaç, ışığın ve radar dalgalarının yönünü bükerek gemiyi hem çıplak gözle hem de radarlarla görünmez kılmaktı.
Bu doğrultuda gemiye devasa boyutta teknolojik donanımlar yerleştirildi:
-
75 VA gücünde iki dev jeneratör, ön top taretlerinin altına monte edildi.
-
Bu jeneratörlerden çıkan enerji, geminin güvertesine yayılan dört manyetik ışın oluşturacaktı.
-
Her biri iki megavat gücünde olan üç RF vericisi, güverteye yerleştirildi.
-
Tüm sistemi destekleyen 3000 adet 6L6 güç tüpü, elektromanyetik alanı oluşturacak ve stabilize edecekti.
Her şey hazırdı. Alan yaratıldığında, ışık kırılacak, radyo sinyalleri saptırılacak ve USS Eldridge düşman gözünde bir hayal gibi silinecekti.
Ama asıl sürpriz burada başlıyordu. İddiaya göre, deney sırasında yalnızca görünmezlik değil, çok daha inanılmaz bir şey yaşandı: madde, zamanda ve mekânda yer değiştirdi. Geminin kendisi, fizik kurallarını altüst edercesine gözden kayboldu ve yüzlerce kilometre öteye ışınlandı.
Donanmanın amacı yalnızca görünmezlikti. Ancak söylentilere göre, kazara ışınlanma teknolojisinin kapısı aralandı. Ve bu olay, tarihin en büyük bilimsel sırlarından biri hâline geldi.
Deneyin Gerçekleşme Anı – Sessizlikten Gelen Şok
Tarih 28 Ekim 1943’tü. Yer: Philadelphia Donanma Tersanesi.
Gizli yürütülen çalışmalar, aylar süren hazırlıklardan sonra artık nihai aşamadaydı. Her şey planlandığı gibi giderse, insanlık tarihinde ilk kez bir cisim hem ışık hem radar tarafından tamamen görünmez hâle gelecekti.
Sabah saatlerinde USS Eldridge son kontrollerden geçirildi. Gemideki mürettebat, neler olup bittiğine dair pek az bilgiye sahipti. Onlara sadece bir "teknik test" yapılacağı söylenmişti. Ama o sabah denizde alışılmışın dışında bir sessizlik hâkimdi… sanki doğa bile birazdan olacakları seziyordu.
Jeneratörler çalıştırıldı. Geminin güvertesinde elektrik yüklü bir uğultu yükselmeye başladı. Gittikçe yoğunlaşan titreşim, adeta havayı kesiyor, metalin bile tüylerini ürpertiyordu. Gemi çevresinde yeşilimsi, sis benzeri bir alan oluştu. Gözle görülür biçimde enerji akımları havada dans ediyordu.
Ve... bir anda USS Eldridge yok oldu.
Gemi, gözlerin önünden silinmişti. Ne suyun üzerinde bir iz kalmıştı, ne de radar ekranlarında bir sinyal.
Birkaç dakika boyunca zaman sanki dondu. Donanma görevlileri şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken, gemi 600 kilometre ötedeki Norfolk, Virginia limanında aniden belirdi. Oradaki tanıklar, geminin bir anda boşluktan ortaya çıktığını, sanki "yırtılmış bir gerçeklik perdesinden" fırlamış gibi göründüğünü söyledi. Gemi, kısa bir süre sonra tekrar kayboldu ve Philadelphia’ya geri döndü.
Ama her şey aynı kalmamıştı.
Sonrası – Görünmezlikten Kabusa
USS Eldridge geri döndüğünde, görünüşte sağlamdı. Ancak içindekiler... artık aynı insanlar değildi.
Bazı mürettebat üyeleri vücutlarının parçalarının gemiyle kaynaştığını, metalin içine gömüldüklerini anlattılar. Kimileri akıl sağlığını tamamen yitirmişti; bağırıyor, sayıklıyor, bazen hiçbir uyarı olmadan donup kalıyorlardı. Birkaç kişi ise bir anda ortadan kaybolup, dakikalar sonra farklı bir noktada belirmişti — sanki hâlâ zamanla mekân arasında sıkışıp kalmışlardı.
Bu trajik sonuçlar karşısında proje apar topar durduruldu. Belgeler gizlendi, tanıklar susturuldu. Resmî açıklamalarda böyle bir deneyin hiç yapılmadığı söylendi.
Ama bir kez sırlar ortaya çıkmıştı. Görünmezlik mümkündü. Ve belki de ışınlanma da... Ancak bunun bedeli, bir gemiden daha fazlasıydı — insan aklı, bedenin sınırları ve gerçekliğe olan inancımız.
Zamanın Kırıldığı An – Al Bielek’in İtirafları
Philadelphia Deneyi’nin üzerinden onlarca yıl geçmişti. Olay resmî olarak yalanlanmış, tanıklar susmuş ya da sessizleştirilmişti. Ancak 1990’lara gelindiğinde geçmişin hayaletleri yeniden konuşmaya başladı. Al Bielek adında yaşlı bir adam, tüm dünyanın tüylerini ürperten bir iddiada bulundu:
“Ben, USS Eldridge’teydim. Ve o gün zamanda 40 yıl ileriye gönderildim.”
Bielek’in anlattıkları, bilim kurgu senaryolarını aratmayacak kadar çarpıcıydı. Kendisini 2137 yılına ışınlanmış hâlde bulduğunu söylüyordu. Gözlerini açtığında bir hastanedeydi, odada uçan monitörler, yapay zeka sistemleri ve holografik doktorlar vardı. İnsanlık büyük felaketler yaşamış, dünya haritası değişmiş, teknoloji hayal edilemeyecek seviyelere ulaşmıştı.
Bielek’e göre, bu sadece başlangıçtı. Philadelphia Deneyi sırasında yaşananlar kontrol dışına çıkmış, bir zaman çatlağı oluşmuştu. Donanma bunu fark edince projeyi genişleterek Montauk Projesi adlı yeni bir gizli programa çevirmişti. Amaç artık sadece görünmezlik değil, zihin kontrolü, paralel evrenler, hatta zaman yolculuğuydu.
Montauk Projesi – Komploların Kalbine Yolculuk
New York’un doğusundaki Montauk Üssü, dışarıdan bakıldığında sıradan bir radar tesisi gibi görünüyordu. Ancak iddialara göre yerin altında onlarca kat aşağı inen laboratuvarlar vardı. Burada zihin gücüyle nesneleri hareket ettiren çocuklar yetiştiriliyor, bilinç transferi deneyleri yapılıyor, hatta zamanda kapılar açılıyordu.
Al Bielek, kendisinin zaman yolculuğu yaparak Montauk Projesi’ne de katıldığını, orada psişik askerler yetiştirildiğini ve çok sayıda “kayıp zaman” anısına sahip olduğunu iddia etti. Bu iddialar o kadar uçuktu ki, kimileri onun deli olduğunu düşündü. Ama bazıları... onun sadece bildiklerini söyleyebilen tek kişi olduğunu savundu.
Gerçek mi, Kurgu mu?
Amerikan Donanması, bu iddiaların tamamını reddetti. “Böyle bir deney yapılmadı, USS Eldridge asla Philadelphia’da bulunmadı,” dedi. Ancak tuhaflıklar burada da bitmiyordu. Eldridge’in resmi seyir defteri eksikti. O gün orada olan bazı denizciler bir daha hiç görülmedi. Kayıtlarda çelişkiler vardı.
Olayın 1984 yılında “The Philadelphia Experiment” adıyla filme uyarlanması, halkın ilgisini yeniden alevlendirdi. Sinema, komplo teorileri ve alternatif tarihçilerin yorumları bir araya gelince, Philadelphia Deneyi modern mitolojinin en gizemli parçalarından biri haline geldi.
Efsanenin Ardında Ne Var?
Philadelphia Deneyi hâlâ açıklanamayan sorularla dolu:
-
Gerçekten bir elektromanyetik alanla gemi yok edildi mi?
-
İnsan zihni ve zamanı manipüle etmek mümkün mü?
-
Al Bielek bir yalancı mıydı, yoksa susturulamayan bir tanık mı?
Bugün bile bu sorulara net cevap yok. Ama kesin olan bir şey var: Philadelphia Deneyi, görünmezlikten zaman yolculuğuna, bilimden hayal gücüne uzanan bir sınırda duruyor. Ve o sınır... hala keşfedilmeyi bekliyor.
Çok merak uyandırıcı değil mi?
Yorum yazmak için lütfen giriş yapınız